“OVP ile ekonomideki patinaj gözler önüne serildi”

“OVP ile ekonomideki patinaj gözler önüne serildi”
Yayınlama: 05.10.2020
A+
A-

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrak, CHP Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. Öztrak, “Bu hafta OVP açıklandı. Bu defa Milli Gelir hedefi 875 milyar dolara. Kişi başına gelir ise 10 bin 33 dolara düşürüldü. Türkiye 2023 için öngörülen bu milli gelir hedefiyle, 2012’deki milli gelirin 878 milyar dolar olan milli gelirin seviyesinin bile gerisinde kaldı. Yani 11 yıl geriye gitmiş olduk. Kişi başına gelir ise, 15 yıl geriye giderek, 2008’deki 11 bin 18 dolar seviyesinin altına indi. Türkiye ekonomisindeki patinaj ve geriye kayma tüm korkunçluğuyla bu Orta Vadeli Program’da ortaya dökülmüştür” dedi
Ülkemiz tek adam vesayet rejimine geçtikten sonra çok ciddi bir sistem krizi yaşamaya başladık. Salgın yönetiminden ekonomiye, eğitimden dış politikaya kadar her alanda savruluyoruz. Bu savruluşların ardında ucube rejimin iki kritik tercihi yatıyor. İlki kural yerine keyfilik, ikincisi liyakat yerine sadakat. Tek adam rejimi, “Yaptığın anayasaya, yasalara aykırıdır” diyen her kurumu, sarayın vesayeti altına almaya çalışıyor veya kapatıyor. Liyakatsiz kadrolar elinde ülkenin köklü yerleşik kurumları yok ediliyor. Bu müflis bezirgan yönetimine içerde ve dışarıda kimsenin artık güveni kalmadı. Ülkemiz patinaj yapıyor, milletimizin cebi boşalıyor.
SALGIN VERİLERİ, BİLİM KURULU SÖZCÜLERİ TARAFINDAN AÇIKLANSIN
Ülkemizde Covid-19 virüsünün tespit edilmesinin üzerinden neredeyse 7 ay geçti. Uzunca bir süredir salgınla ilgili verilerin uluslararası standartlarda raporlanmadığını Türk Tabipleri Birliği, Bilim Kurulu üyeleri ve birçok bilim insanı öne sürüyordu. Şimdi bunun doğru olduğunu gördük. Verilere olan güvensizlik salgın yönetiminde önemli bir sıkıntıdır. Bilim insanlarının doğru stratejileri geliştirmesini engellediği gibi vatandaşlarımızın da salgından kendilerini koruyacak önlemleri almasını zaafa uğratabilir. Dün İngiliz hükümeti Türkiye’yi bu nedenle seyahat koridorundan çıkardı. Bu verilerin biran önce uluslararası standartlara uygun olarak ama hükümet tarafından değil Bilim Kurulu sözcüleri tarafından açıklanması ve ülkemizin üzerine düşen bu gölgenin mutlaka kaldırılması hem sağlığımız, hem de ekonomimiz için büyük önem taşımaktadır. Halkın sağlığını korumanında, ulusal çıkarlarımızı korumanın da gereği budur.
DAMAT ÖĞRENSİN DİYE EKONOMİ YAP-BOZA DÖNDÜ
Ülke de, ekonomi de aile şirketi gibi yönetiliyor. Ülkeyi yöneten kibirli adam tecrübesi ve liyakati olmayan damadını devlet hazinesinin ve maliyesinin başına getirdi, ekonominin başına getirdi. O günden beri milletimizin iki yakası maalesef bir araya gelmiyor. Damat öğrensin diye ekonomi yapboz tahtasına döndü. “Padişah yasağı üç gün sürermiş” derler bu kifayetsiz yönetimin aldığı kararların ömrü üç gün bile sürmüyor. Dün aldıkları kararları bugün kaldırıyorlar sonra da buna normalleşme diyorlar. Patinajın, savrulmanın adı yeni normal oldu.
TEK KİŞİNİN AĞZINDAN ÇIKAN KANUN OLUYOR
Damadın yaptıklarıyla ilgili dünya medyasına çıkan haberlere dahi hemen yayın yasağı getiriliyor. Ama damatla birlikte bu haberlerde yer alan yakın arkadaşlarına devlet hazinesinden yani bu milletin, tüyü bitmedik yetimin kesesinden ballı ihaleler veriliyor. Ahbap çavuş ilişkileri devlette almış başını gidiyor. Bu ucube rejimde istişareye, bilime saygı diye bir şey kalmadı. Tek kişinin aklı her şeye yetiyor. Tek kişinin ağzından çıkan kanun oluyor. Sarayın kibirli başı “faiz sebep, enflasyon sonuç” diyor sadık bürokratlarda hemen bu kerameti kendinden menkul teoriyi 11. Kalkınma Planı’na yani devletin resmi belgesine yazabiliyorlar.
BORCUN GAZIYLA ENFLASYON ÇİFT HANEYE YERLEŞTİ
Söz dinlemeyen Merkez Bankası Başkanını işten atarak emirle, sopayla faizleri düşürdüler. Bankalara zorla kredi verdirdiler. 18 yıldır borca batırdıkları milleti, esnafları, çiftçileri, şirketleri tek adam rejimine geçtikten sonra daha da borçlandırdılar. “Faiz düşünce enflasyon da düşecek” derken borcun gazıyla enflasyon çift hanelere yerleşti. Konutta, arabada fiyat balonları oluştu. Parasının pul olduğunu gören milletimiz dövize ve altına kaçmaya başladı. Damat ve kayınpeder baktılar olmuyor milleti caydırmak için döviz ve altın alımına yüksek vergiler getirdiler. Vatandaşlarımız elindeki dövizi satmaktan hepten vazgeçti. Millet tasarrufları yastık altına kaçırmaya başladı, memlekette çelik kasa kuyrukları oluştu.
MERKEZ BANKASI’NDA REZERV KALMADI
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası kasasındaki 120 milyar dolar rezervi döviz kurunu tutacağız derken erittiler. Merkez Bankasının kasasındaki net rezervler eksi 37 milyar dolara düştü. Merkez Bankası’nda bankaya ait döviz rezervi kalmadı. 2001 krizinde bile bu durumla karşılaşmamıştık.
BORÇ GELİRİ AŞTI
Borçla ekonomiyi yüzdürme stratejisi ülkeyi borç batağına batırdı. Bu yılın ilk yarısında ailelerin, şirketlerin ve devletin borçlarının toplamı milli gelirin yüzde 118’ine ulaştı. Yani bankalar ve finans kurumları hariç ülkenin borcu ülkenin bir yıllık gelirini aştı. 2001 krizinde bile borçlar bu seviyede değildi. “Şalgam aşa girince yağ oldum sanır, abdal ata binince bey oldum sanır” derler. 18 yıldır el atına binip sağa sola çalım sattılar. Uçak uyardık, “borç alan emir alır” dedik dinlemediler. Bu defa da faiz lobisi emretti faizi arttırdılar.
SİZ DOLARA BAKMIYORSUNUZ AMA HER ŞEYİN FİYATI DÖVİZLE ARTIYOR
Piyasaları terbiye edeceğiz diye aldıkları kararlardan da şimdi teker teker dönüyorlar. Kur saldırısı, dış güçler masalları da yerini rekabetçi kur hikayelerine bıraktı. En son damat bakan çıktı “Kur benim için önemli değil” dedi. “Ben işin o tarafına bakmıyorum, sanayi ve üretim tarafı sağlam, kurun kontrolü bizim elimizde” dedi ve bu işlerin üstüne tüy dikti. Sayın Albayrak, siz belki döviz kuruna bakmıyorsunuz ama yönetemediğiniz ekonomide iğneden ipliğe her şeyin fiyatı döviz kuru arttıkça artıyor. Nitekim daha bu sözlerinizin mürekkebi kurumadan benzine 14 kuruş, elektriğe de yüzde 5,75 zam geldi. Milletimizin bu zamlar benim için önemli değil ben zamlara bakmıyorum deme şansı yok. Kurdaki her kuruş artış fiyat etiketlerini ve faturaları şişiriyor. Milletin satın alma gücünü eritiyor.
LİRA, AFRİKA ÜLKELERİNİN PARASI KARŞISINDA DA ERİYOR
Siz göreve geldiğinizde dolar kuru 4 lira 53 kuruştu. Bugün 7 lira 75 kuruşa çıktı. Madem bu kurun kontrolü sizdeydi niye kontrol edemediniz? Bu 120 milyar dolar rezervi Merkez Bankası kasasındaki kimlere niye sattınız? Sayenizde milli paramız sadece dolar ve avro karşısında değil Afrika ülkelerinin paraları karşısında bile eriyip gitti. Siz işbaşına geldiğinizden buyana Türk lirası Gabon frangı karşısında yüzde 39, Namibya doları karşısında yüzde 131, Kongo frangı karşısında yüzde 23 değer kaybetti. Pul oldu.
ŞİRKETLERİN KUR ZARARI 290 MİLYAR TL
Sanayimiz güçlü diyorsunuz Sayın Bakan, sanayicilerimizin, Kobilerin net döviz borcunun 163 milyar dolar olduğunun farkında mısınız? Sene başından bu yana dolardaki artık nedeniyle şirketlerin 290 milyar lira kur farkı zararına uğradıklarını biliyor musunuz? Sanayicilerimiz şimdi kara kara bu zararı nasıl telafi edeceğim diye düşünüyor. Sadece sanayici değil salgın nedeniyle işsiz kalanlar da, iş yapamayan esnaflar da dolar arttıkça maliyetleri artan çiftçiler de, borçlarını, borcun faizlerini nasıl ödeyeceklerini kara kara düşünüyorlar.
BÜYÜMENİN DÜŞÜK DEVAM ETME RİSKİ VAR
Şimdi sizde kayınpederinizle borçla şişirdiğiniz ekonomide toparlanma V tipi olacak diye buldunuz. Önce şişirdiğiniz zaman V tipi toparlanma olabilir ama hemen ardından bu borçların ödenememesi nedeniyle bu V’nin L’ye dönüşme riski olduğunu yani yeniden büyümenin aşağı doğru düşüp çok düşük seviyede devam etme riski olduğunu görmüyor musunuz?
DESTEK DEDİĞİNİN ÇOĞU BORÇ
Damat tabi ağzına geldiği gibi konuşuyor da kayınpederi de ondan geri kalmıyor. Dün TBMM’nin açılışında sarayın kibirli adamı AK Parti Genel Başkanı kürsüye çıktı salgında millete 495 milyar lira yani milli gelirin yüzde 10’u kadar destek verdik dedi. Destek dediğinin 267 milyar lirası vatandaşa ve şirketlere verilen yeni borç. 122 milyar lirası eski borçların ertelenmesi. Buna bir de faizle vergi ve prim borçlarının ertelenmesini ekleyin destek dediğinin yüzde 93’ü faizle borç verme veya faiziyle borç erteleme.
İŞÇİNİN KUMBARASINI KIRDILAR
Geriye kalan? Kısa çalışma ödeneği ve ücretsiz izin desteği. Bunlarda zaten işsizlik sigortasından yani çalışanlarımızın, işçilerimizin kendi kumbarasını kırıp kendi biriktirdiği parasından ödeniyor. Bütçede pandemi döneminde millete karşılıksız verdikleri gerçek destek tutarı ise sadece 6,2 milyar Türk lirası yani Milli Gelirin binde 13’ü kadar. Bu oranla tüm G-20 ekonomileri içinde vatandaşına en az nakdi destek veren hükümet oldular. Bu devlete, kendi devletine 40 yıl vergi vermiş esnaflarımıza bu hükümet 40 gün bakamadı. Milletine 5 maskeyi ücretsiz dağıtamadı. Bırakın destek vermeyi millete IBAN numarası gönderip destek istedi. Ayıp nedir bilene bu ayıpta yeter.
ESNAF PERİŞAN, ÇİFTÇİ PERİŞAN, BESİCİ PERİŞAN
Şimdi faizle verilen kredilerin, faizle ertelenen sigorta ve prim borçlarının ödeme günü geldi çattı. Esnaf, “Borçlarımızın faizi silinsin, kalan borçlarımda uygun şartlarla yeniden yapılandırılsın yoksa ben bittim” diyor. Ama bu feryatlar saraydan duyulmuyor. Sadece esnaf mı perişan? Hayır. Besicilerimiz, çiftçilerimizde perişan.
Geçen yılın Ekim ayında Ulusal Süt Konseyi, 2020 yılı için litre başına sütün tavsiye fiyatını 2 lira 30 kuruş olarak belirledi. O günden bugüne döviz kuru uçtu, peynir, tereyağı fiyatları uçtu. Yemin fiyatı yüzde 45-50 arttı o da uçtu. Ama sütün litre fiyatı hala 2 lira 30 kuruş. Süt üreticisi şimdi inim inim inliyor. Diğer taraftan bir besici vatandaşımız, sosyal medyadan yazıyor: “6 ay önce dolar 6 TL iken, yemi 65 TL’ye alıyor, hayvanımı kilosu 35 TL’den kestiriyordum” diyor. “Şimdi dolar 8 liraya dayandı. Yemi 90 TL’den alıyorum, bu sabah hayvanımı 32 TL’den kestirdim. Bu ülkede tarım ve hayvancılık değer görmediği için ettiğim zararı hayvanımı keserek durdurdum.”
ÇİFTÇİ KÜTLÜ PAMUĞA 6 TL FİYAT İSTİYOR
Sadece süt üreticisi değil, sadece hayvan üreticisi değil, besici değil pamuk üreticisi de sıkıntıda… Ülkemizde pamuk üretim alanları giderek daralıyor. Pamuk; tekstilden yağa kadar pek çok ürünün hammaddesi, tekstil sanayimiz giderek daha fazla Yunanistan pamuğunu kullanıyor. Yaşar Kemal’in “Tarlalara bir bakarsın, bulut çökmüş sanırsın kara toprağa” diye anlattığı, bereketli Çukurova topraklarında, artık pamuk üretmek daha güç hale geldi. Pamuk, ithal ediliyor. Güneydoğu Anadolu’da, Akdeniz’de ve Ege’de üretici bağırıyor, “Kilogramda 80 kuruş olan desteğin en az 1,5 TL’ye çıkması gerekir” diyor. Çiftçi, kütlü pamuğa destek dâhil, kilo başına en az 6 TL fiyat istiyor.
SORUN ÇOK, ÇÖZÜMDEN BAHSEDEN YOK
Borca batan işsizler de, KOBİ’ler de dertlerine çözüm bekliyor. Peki, bu hafta başında açıklanan Orta Vadeli Program’da bu sorunları çözmek için tek kelime ediliyor mu? Hayır. Ya da dün Meclis’te konuşan AK Parti Genel Başkanı’nı bu sorunların çözümüne dair bir söz etti mi? Ona da hayır.
BIRAKIN 3 YILI, 3 AYLIK PERSPEKTİF BİLE YOK
Türkiye’nin içsel tutarlılığa sahip, ayakları yere basan yani gerçekçi, iflas etmiş olan bu oyunun kurallarının değişeceğini gösteren, mevcut oyunun kurallarının değişeceğini gösteren, güven veren yeni bir programa, bunu uygulayabilecek yeni bir siyasi anlayışa ve yeni liyakatli kadrolara ihtiyacı var. Maalesef ortada ne böyle bir program, ne de böyle bir siyasi anlayış, ne de böyle bir kadro var. Orta Vadeli Program’ın, bıraktık üç yıllık perspektif sunmasını, maalesef üç aylık perspektifi bile yok.
EKONOMİ DARALMAZSA, BU TAHMİNİN TUTMASI İMKANSIZ
OVP ’ye göre; bu yılsonunda cari açık 24,4 milyar dolar olacakmış. Peki Temmuz ayına geldiğimizde yani bu yılın ilk 7 ayında cari açık ne kadar? 21,6 milyar dolar. Yılın kalan beş ayında 2,8 milyar dolar cari açık vereceğiz. Bu nasıl olacak? Ekonomi ciddi şekilde daralmazsa bu imkânsız… Yine bu yılsonu için yüzde 10,5 enflasyon tahmini de gerçekçi görünmüyor. Ağustos’ta 12 aylık enflasyon yüzde 11,8 oldu. Yılın kalan aylarında da, fiyatlar geçmiş yıl ortalamaları kadar artarsa, enflasyon yüzde 12 civarında kalacak. Ama bir şeyi hatırlayalım, son iki aydadır Türk Lirası Dolar karşısında yüzde 9 değer kaybetti. Bunun fiyatlar üzerinde tabi ki etkisi olacak.  Elektrik arttı, gaz fiyatları arttı, benzin fiyatları arttı. Yani programın baz yılının, cari açık ve enflasyon öngörüleri şimdiden kadük olmuş durumda.
BU TAHMİNLERİ GERÇEKLEŞTİRMENİN TEK YOLU, YUMURTAYI KIRMAK
Programın, kur tahminleri de gerçekçi değil. OVP Türk Lirası’nın dolar karşısındaki yıllık ortalama değerinin; 2020’de 6 lira 91 kuruş, 2021’de de 7 lira 68 kuruş olacağını varsaymış. Dolar kuru daha şimdiden 7,75’ler civarında geziniyor. Şimdi bir söylesinler bakalım ne olacak da gelecek yıl kur, bu seviyelerin altına inecek? Hadi indi diyelim, demek ki 2023 yılına doğru giderken, Türk Lirası reel olarak değerlenecek. Peki, Türkiye değerlenen bir Türk lirasıyla; hem cari açığını azaltacak, hem de yüzde 5’lerin üzerinde bir büyümeyi sağlayacak. Birileri anlatsın bana bu nasıl olacak? Nasıl bir verimlilik artışı olacak memlekette ki bu gerçekleşecek? Bu soruların cevabı OVP’de yok.
Mevcut ekonomik yapıda, tüm bunları bir arada sağlamanın, yani yumurtayı dik tutmanın tek bir yolu var. O da Kristof Kolomb’un yumurtası gibi kırmak.
DPT’DE YILLARIN BİRİKİMİ VE TECRÜBESİ BİTİRİLDİ
OVP’de yumurtayı kıracak hedeflerin yazılması, aynı zamanda, bürokrasideki vahim liyakat kaybının da aslında göstergesi… İçsel tutarlılığı olan bir programı yapacak, siyasetçilere bu çerçevede, farklı senaryoları sunacak bürokratik birikim ve yapılanmanın artık devlette kalmadığını gösteriyor bu program. Daha önceden bu görevi Devlet Planlama Teşkilatı yerine getiriyordu. DPT’nin kapatılmasıyla, bu görev ve fonksiyonları yerine getiren bir kurum kalmamış. Yılların birikim ve tecrübesi bitirilmiş. Bu tabi çok büyük bir israf.
EKONOMİDE PATİNAJ GÖZLER ÖNÜNE SERİLDİ
Damat açıkladığı bu OVP ile kayınpederini de yalancı çıkardı. Dün Erdoğan TBMM kürsüsünden, “İnşallah ekonomide de 2023 hedeflerine ulaşacağız” dedi. Şimdi buna gülelim mi, yoksa ülkenin içine düştüğü duruma bakıp ağlayalım mı, bilemedik.
Erdoğan 2023 hedeflerini, 2011’de Genel Seçimler öncesinde açıklamıştı. Buna göre 2023’te milli gelirimiz 2 trilyon dolar,  kişi başına gelirimiz ise 25 bin dolara çıkacaktı. Bu hedefleri de yıllarca ağzından düşürmedi. Sonra ucube tek adam rejimi iş başı yaptı. Bir 11. Kalkınma Planı yayınladılar bir de baktık, 2023 hedeflerinde yüzde 50 tenzilat yapılmış. Bu tenzilata rağmen Erdoğan, “2023 hedeflerini tutturacağız” demekten hiç vazgeçmedi. Şimdi aradan bir yıl geçti. Bu hafta OVP açıklandı. Bu defa Milli Gelir hedefi 875 milyar dolara. Kişi başına gelir ise 10 bin 33 dolara düşürüldü. Türkiye 2023 için öngörülen bu milli gelir hedefiyle, 2012’deki milli gelirin 878 milyar dolar olan milli gelirin seviyesinin bile gerisinde kaldı. Yani 11 yıl geriye gitmiş olduk. Kişi başına gelir ise, 15 yıl geriye giderek, 2008’deki 11 bin 18 dolar seviyesinin altına indi. Türkiye ekonomisindeki patinaj ve geriye kayma tüm korkunçluğuyla bu Orta Vadeli Program’da ortaya dökülmüştür.
SARAY PARALEL BİR EVRENDE YAŞIYOR
Aslında Erdoğan, Meclis kürsüsünde Milli gelirimizdeki 1 trilyon 125 milyar dolarlık, milletimizin cebindeki yıllık kişi başı gelirdeki 14 bin 967 dolarlık kaybın nereye ve kimlere gittiğinin hesabını vermeliydi. Bunun için o kürsüye çıkmalıydı. Bu paraların hangi yandaş müteahhitlere ödenen garantilere, hangi sıcak para baronlarına, hangi faiz lobilerine gittiğini açıklamalıydı. Ama kendisi; ya paralel bir evrende yaşıyor. Ya da bu milletin zekâsını küçümsüyor. Sebebi her ne olursa olsun… Çocuklarımız, torunlarımız ileride, bu günleri “Türkiye’nin kayıp 10 yılı” olarak anacak.
TÜRKİYE DOĞRU BİR YÖNETİMLE BU BUHRANDAN ÇIKACAK GÜCE SAHİP
Aziz milletimiz, ülkemiz Sarayın hatalı politikalarıyla içine düşürüldüğü bu buhrandan çıkacak güç ve kuvvete hiç şüphesiz sahiptir. Milletimizin, memleketimizin potansiyeli çok yüksektir. Türkiye sahip olduğu stratejik lokasyon ve genç nüfus avantajıyla eşsiz bir konumdadır. Hala devam ediyor. Cumhuriyet Halk Partisi dostlarıyla beraber, ülkemizi dünya arenasında hak ettiği yere taşımaya kararlıdır.
Bu çerçevede; yeni bir Anayasa ile “Güçlendirilmiş Demokratik Parlamenter Sisteme” geçilecektir.
Hukukun üstünlüğü, iktidarların hesap vermesi, mülkiyet hakkı, piyasaların sistemik hata yapmasını engelleyen devletin düzenleyici denetleyici rolü ve sosyal adaletin esas olduğu bir ekonomi anlayışı, mutlaka hakim kılınacaktır.
Devlet yönetiminde liyakat esas olacaktır.
“Siyasi Ahlak Yasası” çıkarılacaktır.
Kamu İhale Kanunu, rekabet ve şeffaflığı sağlayacak şekilde yeniden düzenlenecektir.
“Sayıştay” gerçek işlevine kavuşturulacak, “Ulusal Vergi Konseyi” ve TBMM’de “Kesin Hesap Komisyonu” kurulacaktır.
Güçlü bir “Stratejik Planlama Teşkilatı” mutlaka kurulacaktır.
Millete hizmette, yeni ve etkin bir merkez-yerel dengesi tesis edilecektir.
Eğitim sistemi, tüm bileşenlerinin ortak çabasıyla yeniden yapılandırılacaktır. Çocuklarımızın dünyada akranlarıyla rekabet edebilecek bir eğitim alma imkanına sahip olmaları sağlanacaktır.
Güçlü sosyal devletin ilk adımı olarak “Aile Destekleri Sigortası Kurumu” kurulacaktır.
Başta çevre olmak üzere, para ve maliye politikalarında sürdürülebilirlik esas olacaktır.
Kısacası Türkiye’mizi neyin düze çıkaracağı aslında bellidir:
Yeni bir siyasi anlayış,
Yeni bir büyüme ve paylaşma stratejisi,
Yeni ehliyetli kadrolar.
BU OPERASYON SİYASİ
Son olarak bu sabah, Saray’ın savcısının 6 yıl bekledikten sonra açtığı dava kapsamında, başta Kars’ın seçilmiş belediye başkanı olmak üzere, bazı HDP yöneticiler hakkında tutuklama kararı verildi. İşin ilginç tarafı, belediye başkanıyla ilgili tutuklama kararı çıkar çıkmaz, seçilmiş başkan görevden alındı, yerine kayyum atandı. Hakkında kesinleşmiş yargı kararı olmadan yapılan bu operasyon bile bu davanın siyasi olduğunu göstermek bakımından yeterlidir.
BÖLÜCÜ SENARYONUN DEĞİRMENİNE SU TAŞIR
ABD’nin Suriye temsilcisi Jeffrey’in ağzından, “Suriye’deki terörist gruplara müdahale etmeyeceğini” açıklayan hükümetin, içeride siyasetin oyun alanını daraltması, aslında; sınır ötesinde gelişen bölücü senaryonun değirmenine su taşımaktan başka bir şey değildir.
SEÇİMLE GELEN SEÇİMLE GİDER
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu ülkede kim haksızlığa, hukuksuzluğa, adaletsizliğe uğrarsa onun yanında olduk, olmaya da devam edeceğiz. Zamanı geldi Tayyip Erdoğan’ın yanında olduk, zamanı geldi Melih Gökçek’in yanında olduk, zamanı geldi zorla istifa ettirilen AKP’li belediye başkanlarının yanında olduk. Biz, her zaman; seçimle gelenin seçimle gitmesi gerektiğini söyleyeceğiz.
SORULARI YANITLADI
Soru: Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu, dün bir kanala yaptığı açıklamada Başbakanlığı döneminde Suriye’de yaşanan gelişmelerle ilgili olarak, “Bizim o bölgedeki etkimizin kırılması ordumuzun içindeki FETÖ unsurlarıyla gerçekleşti. Savaşa diplomatları gönderemezdim. Genelkurmay’ın içindeki unsurlarla ilgili olarak benim yapabileceğim bir şey yoktu” dedi. Sizin bu konudaki değerlendirmeniz nedir?
Faik ÖZTRAK– Devlette Fethullah Terör Örgütü’nün yerleşmesinin önünü açan, ordumuzun kozmik odasını bu örgüte teslim eden, orduda komuta kademelerinde yerleştiklerine dair gelen istihbarata rağmen gereken emekliye sevkleri veya uzaklaştırmaları yapmayan Tayyip Erdoğan’dır. Dolayısıyla Genel Başkanımızda aslında FETÖ’nün siyasi ayağının Tayyip Erdoğan olduğunu defalarca belgelerle de açıklamıştır. O nedenle bugün içinde bulunduğumuz sıkıntıların sorumlusu da bellidir.
Soru: 6–8 Ekim olayları soruşturmasına Grup Başkanvekili Özgür Özel başta olmak üzere CHP’li milletvekilleri tepki gösteriyor. 6 – 8 Ekim olayları döneminde Murat Karayılan başta olmak üzere Kandil’deki yöneticiler halkı sokağa çağıran açıklamalar yaptı. Paralelinde HDP’li milletvekilleri de açıklamalarda bulundu. 6 – 8 Ekim olaylarında PKK ve HDP’nin birlikte hareket ettiğini düşünüyor musunuz?
Faik ÖZTRAK– Bu olaylar 6 yıl önce oldu. Dolayısıyla hafızayı beşer bazen nisyanla malul olabiliyor. Ama şunu hatırlayalım, o dönem bu ülkenin Başbakanı çıktı dedi ki, valilerimize, kaymakamlarımıza hendek açanlara müdahale etmeme talimatını verdik. 6–8 Ekim olaylarının ardından Dolmabahçe’de kimler kimlerle toplandı bunu da gayet iyi biliyoruz gördük. Şimdi kalkıp da Cumhuriyet Halk Partisi’ni, Cumhuriyet Halk Partisi’nin Grup Başkanvekillerini, milletvekillerini bu 6–8 Ekim olaylarıyla ilgili dava açılmasına tepki göstermekle itham etmek akıl kârı değildir.
Ben konuşmamda bizim nerede durduğumuzu söyledim. Kime haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik yapılıyorsa biz onun yanında durduk. Olan bitenin bugün yaşananların siyasi olduğunu düşünüyoruz, hukuksuz olduğunu düşünüyoruz. O nedenle itiraz ediyoruz şu veya bu parti nedeniyle değil.
Şimdi tabi bu soru Ulusal Kanal’dan geliyor herhalde. Yani Kandil’i ziyaret eden, Kandil’de röportajlar yapıp kutlama mesajları veren bir kişinin kontrol ettiği bir basın organından böyle bir sorunun gelmesini de oldukça manidar bulduğumu ifade etmek isterim.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.